Geek

Life Is Strange

Son zamanlarda oynadığım, beni derinden etkileyen Life is Strange, 2015 yılında Dontnod'un yapımcılığını üstlendiği gerek senaryosu olsun gerek müzikleri olsun son derece başarılı ve sizi kendisine bağlayan interaktif bir macera oyunu. İnteraktif oyunlar ne demek bilmeyenler için kısaca özetleyecek olursam, Telltale Games'in önderlik ettiği interaktif oyunlar, kullanıcının oyun içerisinde 3. kişi olarak kritik kararlara oyun senaryo ve kuralları dahilinde müdahale edebilmesine olanak sağlayan oyunlardır.

Life is Strange'de Arcadia Bay adlı kasabada üniversitede fotoğrafçılık eğitimi alan Maxine Caulfield adlı içine kapanık, asosyal bir genç kızı kontrol ediyoruz. Oyunun başında kendimizi fırtınalı bir havada bir tepede buluyoruz. İlk amacımız ise karşımızda gördüğümüz deniz fenerine ulaşmak. Daha sonra kendimizi sınıfın ortasında uyanmış halde buluyoruz ve kendimize gelmek için yüzümüzü yıkamaya gittiğimizde bir cinayete tanık oluyoruz. Ani bir refleksle, yanlışlıkla zamanı geri alan Max kendisini tekrar sınıfın ortasında buluyor ve yeteneğini keşfetmiş oluyor. Böylece de asıl hikayemiz başlamış başlıyor.

Oyunda en çok özen gösterilen şeylerden biri de sanat yönü olmuş. Gerek grafikleri ve ışıklandırmaları ile hikaye anlatıcılığı, gerekse yerli yerinde sizleri oldukça yoğun duygular içerisine sokan müzikleri olsun, Life is Strange tam anlamıyla sizi ekrana kilitliyor. Oyunda çalan müzikler o kadar güzeller ki oyundan sonra bile bütün müzikleri defalarca dinliyor, yalnızca müzikleri dinlerken bile sahneler adeta gözünüzün önünde beliriyor. Oyundaki hemen hemen her türlü nesne ve kişi ile etkileşim içerisine geçebiliyoruz. Hatta ne kadar araştırır ve etrafımızı tanırsak içinde bulunduğumuz dünyaya o kadar bağlanıyoruz, bağlandıkça oynuyoruz oynadıkça keyifli vakit geçiriyoruz. Öyle ki bir masanın üzerinde rastladığımız herhangi bir nesne bile bir bulmacanın çözümünde bizlere yardımcı olabiliyor. Veya karakterlerimiz ile ilgili çok daha derin bir bilgiye erişmiş oluyoruz. 

Oynanış mekanikleri olarak zor olmayan oyunda asıl zor olan kararları vermek. Verdiğiniz her bir karar oyunun sonunu veya ilerleyişini direkt olarak etkileyebiliyor. Yani oyunda nasıl ilerleyeceğimiz bize bağlı. Ancak seçimleri yaparken çok dikkatli olmalı, mümkün olduğunca çevremizi tanımalı ona göre hareket etmeliyiz. Yanlış  verdiğimiz her bir kararın sonucu çok kötü olaylara sebep olabilir.. Zamanı geri alma yeteneğimiz sayesinde verdiğimiz bir kararı değiştirebiliriz ancak bu yeteneğimiz sınırlı ve biz verdiğimiz kararların uzun vadede mi yoksa kısa vadede mi bizlere bir geri dönüşü olacağını bilmiyoruz. 

Her bir karakteri detaylı bir şekilde işleyen Life is Strange'de, karakterlerimizi tanıdıkça içinde bulunduğumuz dünyaya olan bağlılığımız artıyor, adeta bu dünyanın bir parçası olmak istiyoruz. Duygusal yönü oldukça şiddetli olan oyunun her bir detayı o kadar güzel işlenmiş ki sizleri harika bir maceraya sürüklerken hikaye anlatış şekli, görsellikleri ve müzikleri ile bunları pekiştiriyor, oyunu bitirseniz bile bir süre etkisinden çıkamıyorsunuz. Tam olarak emin olmamakla birlikte oyunun Türkçe dil paketinin de olduğunu tahmin ediyorum. Oynanış süresi yaklaşık 8.5 saat olan Life is Strange'in bizlerde bıraktığı etki ise çok daha uzun süreli. Bu muhteşem deneyimi sizlere en güzel şekilde anlatabilmek için mevcut websiteme de bir kaç güncelleme eklemem gerekti tabi. Ancak değdiğini düşünüyorum.

Blogumu okuduğunuz için çok teşekkürler arkadaşlar, bir sonraki yazılarımda görüşmek üzere kendinize iyi bakın ! 

Tüm hayatın altüst olduğunda, hangi yolun doğru olduğunu nereden bilebilirsin ki?

 - Chloe Price