Oyuncak Hikayesi
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, yıllar sonra tekrar yeni bir Oyuncak Hikayesi filmi izlemek ben de şu hissi uyandırdı "Yaşlanmışım". Ben ilk 2 filmi 2003-2004 civarlarında izlediğimi hatırlıyorum ve nereden bakarsanız bakın, üzerinden nasıl geçtiğini anlamadığım 16 koca yıl geçmiş. Vay be!
Bugüne kadar sevmediğim bir filmi olmayan Pixar Animation Studios'un, Oyuncak Hikayesi serisi ise muhtemelen en beğendiğim seridir. Küçükken oyuncaklarla oynamaya bayılan, halen de sevdiğim karakterlerin figürlerini almak isteyen ben, oyuncaklarla filmdeki Andy'den çok daha fazla oynamış olabilirim. Aslında bir çoğumuzun da seriye bağlanma sebebi benimkiyle aynı, hepimiz, küçükken oyuncaklarla kurduğumuz dünyanın bir parçası haline geldiğimizi hissettik ve bütün bu anıları bizlere çok başarılı ve özenle çekilmiş animasyon filmi aracılığı ile bizlere aktaran Oyuncak Hikayesine sanki kendi dünyamızın bir animasyonunu izlercesine bağlandık. Oyuncaklarla oynarken adeta gerçek dünyadan kopan bizleri ise filmlerde en çok Buzz Işıkyılı karakteri temsil ediyor sanırım. Çünkü kendisi, kendisine verilen senaryonun bir parçası olmak yerine, o senaryonun gerçek olduğuna inanarak, evreni kurtarmak için çabalayan ancak bir türlü ikna edilemeyen bir karakterdi.
Ta ki televizyonda kendi reklamını görene kadar tabi..
Andy karakterinin de bizlerle birlikte büyümesi, üniversiteye gitmesi ve bu sebeple oyuncaklarından ayrılmak zorunda kalması da yine özellikle seriyi kronolojik olarak ilk yayınlandığı tarihlerden itibaren izleyen bizlerin, kendimizi dünyanın içinde bulmamız, hatta Andy karakterini kendimizle özdeşleştirmemiz için tasarlanmış harika bir detaydı. (Gerçi ben Action Man figürümü üniversite döneminde kaldığım evime de taşıyarak rafımda sergilemiştim. Bugün bile halen rafımda durur kendisi, ah Andy neden bıraktın canımız Woody ve Buzz'ı sorarım sana!)
Yakın zamanda vizyona girmiş olan 4. filmin diğer filmlere göre biraz daha dramatik işlenmiş olması ise filmi farklı bir havaya bürümüş, ancak o kadar tadında yedirilmişti ki, kesinlikle sıkmadı. Film kendi içerisinde seriyi başından beri takip eden biz seyircilerin de sürekli merak ettiği "Oyuncaklar neden ve nasıl canlı?" sorularını da Forky karakteri üzerinden sorgulamakta. Aynı zamanda Film Woody'nin de halen Andy'nin gidişine alışamamış olduğunu, büyümüş olsa da nerede ve ne yaptığını sürekli merak ettiğini bizlere yansıtmakta. Bir de üstüne artık bir kız çocuğunun oyuncağı olması sebebi ile, tercih edilmeyen oyuncak olarak ve kendi içerisinde yaşadığı sıkıntıları konu alıyor. Tabi dramatik olması esprilerin olmadığı anlamına gelmiyor. Filmin esprileri gayet tadında ve iyi biçimde filme yedirilmiş. Öyle ki tam fazla mı duygusala bağladık derken, birden bire kendinizi kahkahalara boğulurken buluyorsunuz.
Özellikle, Bo-Peep'in kolunun çıktığı sahne ve en sonda 2 peluş oyuncağın abartıldıkça abartılan dünyayı ele geçirme planları, beni epey kahkahaya boğdu! :)
Filmi izlerken kendi kendime, en sevdiğim karakterlerden birisi olan Mr. Potato Head’e neden fazla yer verilmemiş diye düşünürken, filmden sonra öğrendim ki kendisinin orjinal dildeki ses aktörü öldüğü için daha az ekran süresi ayırmayı uygun görmüşler. Seriye yeni katılan karakterlerden ise en akılda kalıcı olanı sanırım Duke Caboom'du. Filmde oldukça eğlenceli sahnelerde yer alan Duke'a zaten kanım ısınmışken bir de filmden ayrıldıktan sonra öğrendim ki kendisini sevgili Keanu Reeves seslendiriyormuş. E tabi bu kadar seslendirmeden bahsetmişken, film Türkçe dublaj mı yoksa İngilizce mi izlenmeli sorusuna değinmemek olmaz. Sanırım ilk defa bir Oyuncak Hikayesi filmini, yapılan kelime oyunlarını kaçırmamak amacıyla İngilizce izledim (daha önceki filmlerde yaşım gereği ingilizce bilgim daha zayıftı ne yazık ki..) ve gayet eğlenceli vakit geçirdim. Türkçe dublajı ise yorumlardan duyduğum kadarı ile Mehmet Ali Erbil rahatsızlığı sebebiyle, Haluk Bilginer ise sebebini bilmediğim bir şekilde seslendiremediklerinden dolayı, daha önceden Türkçe seslendirmeye alışmış olanlar için farklı gelebiliyormuş. Ancak bu yorumu yapan kaynaklar başarılı bir Türkçe dublaj olduğunu da eklediler.
Her ne kadar filmleri orjinal dillerinde izlemeyi her zaman daha doğru bulsam da ve benim kafamda biraz da nostaljik kalmış olması sebebiyle ayrı bir yeri olan Woody - Mehmet Ali Erbil, Buzz - Haluk Bilginer eşleşmesinin ayrı bir yeri var. Woody'nin "SEN BİR OYUNCAKSIN" diye Buzz'a bağırdığı sahne, Buzz'ın ise "SONSUZLUK ve ÖTESİNE" adlı meşhur replikleri ise bu eşleşmenin muhtemelen en büyük sebeplerindendir.
Oyuncak Hikayesi aynı zamanda kurucusu olduğu şirket olan Apple'dan kovulan ve hemen sonrasında bunu "Başıma gelen en güzel şey.." olarak nitelendiren Steve Jobs'ın saygınlığını tekrar kazanmasını ve film çıktıktan 1 sene sonra da Apple'a geri dönmesini sağlayan önemli faktörlerden birisidir. Yani aslında günlük hayatta kullandığımız teknolojik gelişmeler konusunda şimdiye kadar bir çok kez öncülük etmiş olan Apple'ın neredeyse batmak üzereyken, tekrar küllerinden doğmasının ardında ilk Oyuncak Hikayesi filminin yakaladığı başarı var bile diyebiliriz sanırım.
Sonuç olarak eğer izlemediyseniz ve animasyon filmlere merakınız varsa Oyuncak Hikayesi, gerek size çocukluk günlerinizi hatırlatması, gerekse son derece başarılı ilerleyen hikayesi, yer yer sizi duygulandırması ve çok tadında esprileri ile kesinlikle izlenmesi gereken bir seridir.
Oyuncak Hikayesi adlı yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Eğer makalemi beğendiyseniz sağ altta bulunan beğen butonuna basarak bana destek olabilirsiniz. Bir sonraki yazılarımda görüşmek üzere, hoşçakalın! :)
Sonsuzluk ve Ötesine!
- Buzz Lightyear